Kompakt Disk Blog

"Dinle, oku, gör: Müzik, kitap, film"

Cuma Şarkısı: Kovacs / My Love

Hiç yorum yok
Bugün, çok sevdiğim bir arkadaşımın paylaşması sonrasında haberdar olduğum yepyeni bir şarkı paylaşacağım.

Yepyeni diye havalı giriş yaptım ama o kadar da yeni değil. My Love adlı EP'sini Şubat 2014'te yayınlamış Kovacs, tam adıyla Sharon Kovacs. Facebook hesabından bakınca 90'lı olduğunu gördüğümüz bu inanılmaz ses, geleceğin divası olmaya aday. Hem çok güçlü, hem de farklı bir sese sahip olan Kovacs, My love isimli güzel şarkısıyla Hollanda'dan dünya müzik piyasasına giriş yapmış. Hoş gelmiş, dinledik ve çok sevdik.

My Love, her şeyiyle (video, ses, tarz, müzik) çok başarılı olmasına rağmen, neden Youtube'da bu kadar az izlendiğini de merak ettim doğrusu.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Çocuk Büyütme Rehberi: No se Aceptan Devoluciones

Hiç yorum yok
10 dolarlık taksi parası hayatınızın en iyi yatırımı olarak sonuçlanabilir.

Hayat, bizim hazır olup olmamanızı pek umursamaz. Her an karşımıza, beklediğimiz sürprizlerle çıkabilir. Bir bakmışız, hiç yapmayacağımızı düşündüğümüz şeyleri yapıyoruz. Çocuk sahibi olmak da bu sınıfa giren ve cesaret isteyen bir karar. Tabi karar vermek ve istemek de bizi bu zorlu ve bolca fedakarlık gerektiren sürece hazırlamaz. Kadınların hamilelikten dolayı geçirdikleri süre elbette erkeklere nazaran bir avantajdır. Erkekler ise ancak doğum sonrası, hazır olsun ya da olmasın artık baba olmak zorunda kalırlar.

No se Aceptan Devoluciones, 2014 yapımı bir Meksika filmi. Hatta 2014'ün en çok izlenen bağımsız filmi.

Valentine, ilginç bir çocukluk geçirmiş ve bir sürü korkusu olan bir adam. Babası Johnny Bravo, kendisi gibi korkusuz olması için Valentine'i çocukken epey zorlamış. Bilenler bilir, Johnny Bravo bir çizgi film karakteri. Kaslı, güçlü ve korkusuz. Babasının gerçek adı mı Johnny Bravo, yoksa özelliklerinden dolayı mı bu lakap takıldı bilmiyorum. Filmde öyle bir detay varsa kaçırmışım. Fakat Meksikalı bir adamın adının Johnny Bravo olması şu an çok mantıksız geldi.

Konumuza dönersek, Valentine'in nasıl bir çocukluk geçirdiğini anlamak için Johnny Bravo karakterini inceleyelim. Meksika'nın Acapulco şehrinde yaşayan Bravo, La Quebrada adlı meşhur bir yerden denize atlıyor. Araştırınca öğrendim ki, bu bölgede her sene denize atlayışlar düzenleniyor ve turistler de büyük ilgi gösteriyor. Tabi bu tepeden 7 yaşında bir çocuğu sırf korkusuz olsun diye atmak ne kadar mantıklı? İşte Valentine, yaklaşık 50m'lik bu yükseklikten babası tarafından atılıyor.



Büyüdüğünde ise Valentine, etrafında bolca kadının olduğu bir hayat kuruyor kendine. Günlük yaşıyor, aile olmak gibi bir derdi yok. Aslında yaşayamadığı çocukluğunu yaşıyor. Şımarık, istikrarsız.

Ve bir gün, kapı çalıyor. Kapıda Julie adında sarışın bir kadın ve kucağında Maggie adında bir bebek. Sonrasını tahmin etmesi zor değil. Bebeği Valentine'e veriyor, bu senin bebeğin diyor. Taksi parasını da alıp kaçıyor. Valentine için bu durum tam bir kaos. Ne yapacağını bilemediği için Julie'yi takip ediyor. Fakat Julie ülkede değiştiriyor, yani Amerika'ya gidiyor. Valentine bu durumda vazgeçiyor mu? Hayır. Yürüyerek Amerika'ya gitmeye çalışıyor.

Bir tesadüf eseri, Valentine Amerika'da dublörlük yapmaya başlıyor. Yani yüksek yerlerden atlıyor, ateşle oynuyor, duvara çarpıyor. Tüm bunları yaparken ödü patlasa da hepsi Maggie için. Sonrasında artık Maggie ve Valentine bir ekip oluyor. İnsanı kız çocuğu sahibi olmaya özendiren sahneler izliyoruz. Maggie, babasını -tıpkı Valentine'in kendi babasını korkusuz görmesi gibi- korkusuz zannediyor. Sığ, umursamaz bir adamken hassas, duyarlı ve düşünceli bir adama dönüşüyor Valentine, aslında baba oluyor.



Ben filmi çok beğendim. Hatta sonra üstünde düşündüm. Evet klişe bir konu, çok defalar izlediğimiz bir senaryo. Beğenmemde ki en büyük etken samimiyetti sanırım. Oyuncular çok doğal. Komedi/dram türünü çok iyi harmanlamış. Hiçbir sahnesi abartı gelmedi. Son bölümleri daha can sıkıcı olabilir. Can sıkıcı derken, aslında film komedi filmi gibi başlıyor, dram filmi gibi bitiyor. Özellikle filmin sonu çok çarpıcı. Hayatımızda anlamsız gelen, olmasaydı da olurdu dediğimiz o kadar çok şey var ki. Fakat bu yaşanmışlıkların hep bir adım ilerisi var. Belki yıllar sonra anlamlandıracağız. Ama yaşamamız gereken bir şey varsa, hoşumuza gitsin ya da gitmesin yaşamalıyız.

Gerçekten güzel bir film olmuş No se Aceptan Devoluciones.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

The Commitments / Bring It On Home To Me

Hiç yorum yok

Bugün Nostalji günü. The Commitments yorumuyla, 1962 tarihli nefis bir Sam Cooke şarkısını paylaşıyorum. Bring It On Home To Me.

The Commitments ise 1991 tarihli bir Alan Parker filmi. Dublin'de geçen ve bir grup beyazın siyah müziği yapmasını anlatan oldukça eğlenceli bir film. Soul yapan 10 kişilik, beyaz bir grup ne kadar anlaşırsa, onlarda o kadar anlaşabiliyorlar. Bize de bu grup içi çekişmeleri izleyip eğlenmek ve güzel müzikler dinlemek kalıyor.

The Commitments, filmden sonrada müzik hayatına devam etmeye çalışmış ama muvaffak olamamıştır. Daha doğrusu, müzik hayatları bu filmle başlamış ve bu filmle bitmiştir. Filmle aynı isimde kurdukları The Commitments, kurgudan gerçeğe geçiş yapar ve bahsi geçen 10 kişi, klasikleşen bir soundtrack albümünü geride bırakırak dağılır. Sonradan kalan bir kaç kişiyle yollarına devam etmeye çalışsalar da başarılı olamazlar. Mustang Sally bu albümün en bilinen şarkısıdır.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder