Kompakt Disk Blog

"Dinle, oku, gör: Müzik, kitap, film"

İskandinav Usulü Vampir Hikayesi: Let the Right One In

Hiç yorum yok

Let the Right One In (Gir Kanıma), 2008 İsveç yapımı bir dram. Vampir temalı olduğundan insanda korku filmi beklentisi yaratsa da asıl anlatılmak istenen aşk ve fedakarlık. Herşeye rağmen!

Kostümler ve atmosferden hikayenin 80'lerde geçtiğini düşünüyoruz. Tarihle ilgili en net bilgiyi ise Komünist Partisi Başkanı Brejnev'in adının geçtiği haberden anlıyoruz.

Başrolde 12 yaşındaki Oskar (12 sene, 8 ay ve 9 gün) ve uzun zamandır 12 yaşında olan Eli var.

Oskar içine kapanık, arkadaşlarından şiddet gören, boşanmış ebeveynlerden annesinin yanında yaşayan yalnız bir çocuk. Ayrıca bolca kitap okuduğunu da filmin giriş sahnesinde anlıyoruz. Kitaplardan mors alfabesinin öğrenilebileceğini de.

Eli ise, babasıyla(!) birlikte yaşayan bir vampir. Babasının bir vampir olmadığını ise kafede süt içtiği sahne söyler bize. Eli için cinayetler işleyen, kan temin eden ve kendini riske atan bu adamın, yakalanacağını anladığı zaman yüzüne döktüğü kezzap, bu nasıl bir adanmışlıktır dedirtir cinsten.


Oskar bir gece bahçede Eli ile tanışıyor. Zamanla ilişkileri derinleşerek boyut değiştiyor. Eli'ın farklılığını Oskar anlaması uzun sürmüyor.

Let the Right One In, beyaz ve kırmız bir film. Karla kaplı kasabanın masumiyetini bozan ise kan. İskandinav sakinliği ve yavaşlığı hakim. Genelde tek plan sahneler mevcut. Amerika dışında vampir filmi çekilirse nasıl olurdu sorusunun cevabı. Oskar'ın sarı saçları, beyaz teni ile Eli'ın esmer teni birleşiyor. Masumiyet ve karanlığın birleşimi, içimizde hem iyi hem de kötünün olduğunu kanıtlıyor. Karanlık bir hikayeyi tatlı tatlı izlettiriyor ve bunu yaparken bol kanlı sahneler kullanmaktan çekinmiyor.

Öne çıkması gereken birkaç sahneden de kısaca bahsetmeden geçemeyeceğim.
* Eli'ın hastaneye tırmandığı sahne ve sonrası.
* Vampirler davet edilmedikleri yere gitmezler mottosundan yola çıkarak, davet edilmediğini anlayan Eli'ın geçirdiği kriz.
* Eli'ın onu hasta edeceğini bile bile şeker yemesi.
* Oskar'ın Eli'a kan kardeşi olmayı teklif ettiği ve elini kestiği sahne.
* Havuz sahnesi ki bence en iyisiydi.


Anlamsız bulduğum sahneler de vardı elbet. Oskar'ın babasının arkadaşının gelip Oskar'la tanışmaya çalışması, hımm demek babası eşcinselmiş algısı yaratıyor. Halbuki araştırıyosun meğer baba alkolikmiş, uyarlanan kitapta öyleymiş. Alkoliklik öyle mi anlatılır yavu. Anlaşılmadığı gibi yanlış düşüncelere de salık veriyor. Aslında bu sahne filmin gidişatı ile bağlantılı da yapılmış olabilir. Oscar için eşcinselliği normalleştirmeye çalıştı belki de yönetmen. Ben anlamadım velhasıl, geçiyoruz.

Bir de ısırılan ve vampire dönüşen kadının bunu kabullenememesi. Sanki isteyen vampir olabiliyormuş da kötü olduğunu anlatmak için eklenmiş gibi. Sırıtmış, mesaj kaygılı olmuş.

Bu sahneler soru işareti yarattı fakat genelden aldığım hazzı azaltmadı. Atmosferi, oyunculuğu ve sahneleri ile ben filmi sevdim, izleyin.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder