Karşınızda Peter Sellers
sözde yazar
Salı, Eylül 09, 2014
Biyografi
,
blake edwards
,
Britt Ekland
,
Charlize Theron
,
film
,
Geoffrey Rush
,
Hal Ashby
,
Peter Sellers
,
Stanley Kubrick
Hiç yorum yok
Peter Sellers çok sevdiğim bir aktör olmasına rağmen biyografisini izlemekte biraz geç kalmış olduğumu itiraf edeyim. Ülkemizde Karşınızda Peter Sellers olarak gösterime giren The Life and Death of Peter Sellers'ın yapım yılı 2004. Peter Sellers rolünde Geoffrey Rush döktürüyor resmen.
Biyografi izlemek, özellikle sevilen bir insanın biyografisini izlemek ve hiç bilinmeyen yönlerini görmek, bazen içimizdeki o saf hayranlık duygusuna ket vurabilecek ve bizi hayal kırıklığına uğratabilecek kadar riskli olabilir. Tabi tam tersi hayranlığın artması mümkün.
Peter Sellers'ın hayatını izlerken yukarıdaki iki duygu arasında gidip geldim. Gerçekten çok yetenekli bir oyuncu olmasına ve her halükarda güldürmesine hayranlığım pekişti. Amma ve lakin hayatındaki kadınlara davranış şekli ile beni epey şaşırttı. Aslına bakarsanız, Peter Sellers'ın kadınlara nasıl davrandığını, bu filmi izleyene kadar hiç ama hiç düşünmedim fakat yine de şaşırdım. Neden? Birilerinin ortaya çıkardığı işi sevince, o kişiye de iyi anlamlar yüklüyoruz ve çizdiğimiz çerçevenin dışına çıkılınca anlamsızca şaşırıyoruz. Olay basit, Peter Sellers da hepimiz gibi iyisiyle kötüsüyle bir insan. Evet paranoyak, bencil, belki korkak, biraz kendine güvensiz ama insan. Hepsi bu!
Üstelik de çocuk ruhlu ve ana kuzusu. Ana kuzusunu biraz açarsak, annesi Peg (Sellers da annesine Peg diye seslenir), onun hayatındaki baskın kişilik. Oğluna aşık, onu kadınlardan kıskanan, yönlendirici bir anne. Sellers'ın ünlü olmasını ve onu tanımamızı Peg'e borçluyuz.
Tabi Sellers da evliliklerinin yürümemesini büyük ihtimalle Peg'e borçlu. İlk karısı Anne, ondan ayrılırken "Artık bu küçük çocuktan çok sıkıldım. Neden erkek olamıyorsun?" der. Sellers küçük bir çocuk gibi annesinin kollarına koşar. Annesi ona hayatındaki kadınların da kendisini sorgusuz ve sonsuz destekleyeceğini düşündürmeyi başarmıştır.
Bir başka sahnede, arabasındaki çiziği tamir eden oğluna teşekkür etmek yerine tüm oyuncuklarını kırarak yanıt verir ve "Ben senin oyuncaklarınla oynuyor muyum?" der. Evler, arabalar, kadınlar ve özetle hayat Seller için bir oyun alanıdır.
Kariyerine radyo tiyatrosu ile başlayan ve sonrasında Peg'in tabiri caizse gaza getirerek sinemaya yönlendirmesiyle, yetenekleri fark edilen Sellers'ı hepimize tanıtan Pink Panther filmi olur. Zaten filmi izlerseniz, Sellers'ın oynadığı ünlü filmlerin de nasıl çekildiğini görebilirsiniz. Bu filmler arasında Pink Panther Serisi, Dr. Strangelove, Being There ve adını bugüne kadar duymadığım Gazino Royal 007 var. Tabi tüm bu filmlerin yönetmenleri olan Blake Edwards, Stanley Kubrick ve Hal Ashby'nin de (sadece bir sahnede uzaktan yer verilse de adını yazalım) filmde sahneleri mevcut.
Geoffrey Rush hakkında da bir kaç şey söylemek lazım. Zira kendisi Peter Sellers'ın daha iri olan ikizi gibiydi. Tabi bunda makyaj ve ışığın etkisi yadsınamaz elbette. Bazı sahnelerde gerçekten Sellers'tan ayıramadığım oldu. Ayrıca Charlize Theron tüm güzelliğiyle Peter Sellers'ın ikinci karısı Britt Ekland rolünde.
Meraklısına daha önce yazdığım Being There ve Blake Edwards makalelerini de öneriyorum. Filmi epey keyifle izledim. Sizin de aynı keyifle izleyeğinizi düşünüyorum.
İyi Seyirler.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder