Yanık Portakal: Sanat ve Polisiye
sözde yazar
Perşembe, Ocak 15, 2015
Charles Willeford
,
Kitap
,
Nihilist/Sürrealist
,
Polisiye
,
Sanat
,
Yanık Portakal
Hiç yorum yok
Yılda bir kaç kez toplu kitap alışverişi yaparım. Geçen hafta ne zaman aldığımı hatırlayamadığım Yanık Portakal'ı kitaplıkta görünce okumaya karar verdim. Okurken de neden uzun zamandır polisiye roman okumadığımı sorguladım. Gerçekten iyi kurgulanmış bir polisiye roman okurken epey keyif veriyor çünkü. Kitabı bitirmemle bu türü daha fazla okuma kararı almış olarak kitaptan bahsedebilirim.
Amerikalı yazar Charles Willeford, 1988 yılında hayatını kaybedene kadar, 69 senelik ömrüne çok fazla meşguliyet sığdırmış doğrusu. Öncelikle ömrünün 24 senelik uzun bir dönemini orduda geçirmiş, II. Dünya Savaşı'na katılmış ve Air Force'dan(Amerikan Hava Kuvvetleri) emekli olmuş. Orduda geçirdiği yılların kitaplarındaki psikopat karakterleri açıkladığı kesin. Willeford, aynı zamanda profesyonel at terbiyecisi, boksör, aktör, üniversite hocası, dergi editörü, radyo spikeri, şair, ressam ve yazıya bahis olan mesleğiyle bir yazar. Koltuğuna pek çok uzmanlık alanı ve meslek sığdırmış. Doğrusu gıpta ettim bu özelliğine.
Berenice, James'in kız arkadaşı. İddiasız ve taşralı bir öğretmen. Berenice'in aşkı sahici diyebiliriz. James için aynı şeyi söylemek zor. Bir kere kibirli bir karakter ve her diyalogda bu hissediliyor. Açıkça yaptığı hakaretleri saymıyorum bile. James, ondan kurtulmak istiyor ama beceremiyor. Hikayenin seksi kadın açığını dolduran yuvarlak hatlı bir sarışın. Aslında en masum ve iyi niyetli karakter.
Jacques Debierue, ünlü Fransız ressam. Nihilist sürrealist olarak anılan bir akımın kurucusu olarak görülmekte. Goya, El Greco ve Michelangelo'dan daha ünlü. Bugüne kadar No.1 adlı tek bir eseri Paris'te sergilenmiş ve bu eseri görmek isteyenler için Amerika'dan turlar düzenlenmiş. Çok az eleştirmen ve gazeteci ile konuşmuş. Eserlerinden birine sahip olan yok. Hayranlarının kurduğu 'Debierue sevenler derneği' sayesinde yaşamını sürdürüyor. Yaşamı ve sanatı tam bir muamma.
Cassidy kitaptaki son karakter. Avukat ve koleksiyoncu. Bir Debierue tablosuna sahip olmak istiyor ve yaptığı plan ile yukarıda adı geçen karakterleri bu amaç etrafında toplamayı başarıyor.
Kitabın en sevdiğim yanı, karakterlerin psikolojilerinin ve olaylar karşısındaki tepkilerinin çok iyi anlatılması diyebilirim. Aynı zamanda ressam olan Willeford, hikayesini anlatırken sanat dünyasını eleştirmeyi de ihmal etmemiş. Özellikle modern sanat olarak adlandırılan o kadar gereksiz eser var ki. Zamanında modern sanatla uğraşan bir sanatçının(!) sergisi için web sitesi tasarlamıştım. Sergiyi kısaca gözünüzün önünde canlandırın lütfen. Bir kadın ve bir adam çıplak olarak stretch filmlere sarılmış olarak karşılıklı oturuyor. Bu fotoğraf ilk bakışta herkese saçma geleceği için açıklama koyduk elbette. "Sanatçı bu poz ile kendini dünyadan soyutlayan insanları temsil etmektedir vs."
Düşünün bir yanda Da Vinci, Michelangelo, Goya, Picasso ve Rönesans ressamlarının eserleri, bir yanda da modern sanat diye itelenen çeşitli sergiler, kitaplar ve tablolar. Elbette bu yazdıklarımdan modern sanat kötüdür anlamı çıkarmayın. Modern sanat da güzel eserlere ve temsilcilere sahip. Benim derdim, herhangi bir emeği ve fikri temsil etmeyen eserlerin gereksiz olarak yüceltilmesi. Eğer bu eserleri yüceltmez isek ortaya çok daha kaliteli işler çıkması kuvvetle muhtemel.
Ve son olarak kitapta bol bol adı geçen akımlar. Debierue Nihilist/Sürrealist akımın kurucusu olarak adlandırılıyor. Ünlü No.1 eseri, duvardaki boş bir çerçeve. Bu eser üzerinden bile insanlar ikiye bölünmüş. Bu iki fikrinde tarafları var. insanlık her daim her konuda ikiye bölünmeye hazır ve nazır.
Son söz olarak, yaşadığımız bu İmagoloji (İmaj bilim) çağında maalesef imaj her şey.
Not: Yanık Portakal ve Miami Blues yazarın Türkçe'ye çevrilen iki eseri. Wikipedia'ya göre oldukça uzun roman listesinden sadece 2 tanesinin çevrilmiş olması ise kayıp.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder