Kompakt Disk Blog

"Dinle, oku, gör: Müzik, kitap, film"

District 9: Gerçekçi Bir Bilim Kurgu

Hiç yorum yok

Film nefis başlıyor. 30 yıl öncesinden dünyamıza gelen bir uzay gemisi (Johannesburg'a iniyor pek tabi Amerika'ya değil), içinden çıkan uzaylılar ve tabi bu konuyla nasıl başa çıkacağını bilemeyen insanlık.

Belgesel tadında röportajlarla başlayan bir kurgudan 30 yıl boyunca neler olup bittiğini öğreniyoruz. Herşey alışılmışın dışında. Bu uzaylılar hiçte bildiğimiz kafası çok gelişmiş alien'lara benzemiyor. Kabuklular ve böceğe benziyorlar. Bu sebepten insanoğlu onlara karides (prawn) diye bir isim takmış. Ötekileştirmeyi bir tür alt kimlik haline getirip kullanabiliyorlar böylece. Ayrıca çirkinler, güzelleşmekle kafayı bozmuş insanoğlu için ayrıca dışlama sebebi.

Uzaylılar suça meyilli, yasadışı silah satan, ezilen siyahların yerine geçmiş resmen. Kedi maması uyuşturucu metaforu olmuş denebilir. Güçlü olanın izin verdiği kadar yaşayabiliyor karidesler. Bu bakımdan İsrail-Filistin ilişkisine de benzetmek mümkün.

Pek tabi Multi-National United (MNU) merkezimiz var. İnsan-uzaylı ilişkileri bu merkezden çıkan kararlara bağlı. Esas oğlan Wikus Van De Merwe MNU'da çalışıyor. Bir başrol oyuncusunda olmayacak tüm özellikler Wikus'ta var. Sakar, korkak, panik, karizmatik ve yakışlık değil, iddiasız, sıradan. Ve bence en önemlisi süveter giymesi:) Patronun kızıyla evli olması da terfi nedenini açıklıyor. Wikus'u oynayan Sharlto Copley bence harika bir iş çıkarmış. Tam bir anti kahraman.

Filmdeki absürd göndermelerde işin bir başka güzel boyutuydu. İnsan ve uzaylının el ele tutuştuğu heykele bayıldım. Barış mesajları veren ve fakat her fırsatta silah satıp para kazanan insanların yaptığı bir sanat eseri.

Bütçesine bakılırsa efektler gayet iyi kotarılmış filmde. Şiddet ve kandan da kaçılmamış ama bana rahatsızlık vermedi.

Günümüz sinema izleyecesi işlenmemiş bir konusu olmayan ve/veya orijinal olmayan filmleri sevmeme eğiliminde. Nedeni bir pazarlama tekniği olarak bunu bize dayatan Hollywood olsa gerek. Diğer bir deyişle toplumun tüketim açlığından, beklentileri yüksek tutarak faydalanmak.

Bu konuya değinmemin nedeni film için yapılan eleştiriler oldu. Bir filmi ilk defa işlenmiş bir konu değil diye eleştirmek biraz tuhaf. Daha da tuhafı ise filmi mantıksız bulmak olsa gerek. Eğer devamlılık hataları yapmıyorsa, birden bire bu sahne nerden çıktı şimdi dedirtmiyorsa, filmin kendi içindeki kurgusu ve tutarlılığı yeterli olmalı.

District 9 bence bu dengeyi gayet iyi kurarark vermek istediği mesajı vermiş. Klişelerden de bolca faydalanmış evet. Ama klişe demek illa ki kötü olmuş demek değildir. Filmin sonunun tahmin edilebilir olması da kötü anlama gelmez. Fazlaca bu tarz eleştiriler okumaktan sanırım konuyu biraz dağıttım:) Hemen toparlayıp noktayı koymak vazife oldu.

Son olarak Güney Afrika doğumlu genç yönetmen Neill Blomkamp'ın ilk uzun metraj filmi. Daha önce yaptığı kısa filmlerde yine meraklısı olduğu bilim kurgu türünde. Blomkamp'ın 79 doğumlu olduğunu göz önünde bulundurursak eğer gayet erken başlamış bir kariyer. Ve fakat daha sonraları da nefis bilim kurgular izleyeceğimizin mesajını şimdiden aldım.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder